(Sayfa: 19) Marble Beach


14 Ağustos 2017, Pazartesi

Dün geceyi iyi atlattık! Evet, gece biraz sallandık ama tavşan uykusu da olsa en azından güvenli bir şekilde uyuduk. Artık bu gece bari sallanmadan rahat rahat uyuyalım da “gemide isyan” çıkmasın diye, haritayı ve hava durumunu inceliyorum sabah kahvemi yudumlarken. En iyisi bu geceyi adanın ana limanı olan Limenas’ta geçirmek. Hem kaç gündür koyları geziyoruz, biraz da kalabalığa karışmalı, değil mi? 

Birazdan Sare kalkınca Limenas diyorum, ana liman diyorum, keyfi yerine geliyor. Ama önce, bu güzel günün tadını çıkartmak için Thassos’un en meşhur plajlarından biri olan Marble Beach’i bir görmeli, değil mi! Ne de olsa sadece 1,6 deniz mili geride…

Kahvaltıyı erteleyip demiri topluyoruz. İstikamet Marble Beach. Mesafe çok olmayınca bir çırpıda varıp saat 10:40’ta demirimizi Marble Beach’in turkuvaz sularına funda ediyoruz. (40.750636°, 24.749080°) 

Ufacık, yemyeşil bir vadinin denizle birleştiği küçük bir kumsal düşünün. Şimdi de o kumsalın, kum yerine minicik mermer tanelerinden oluştuğunu düşünün. İşte size Marble Beach! Bizim tahminimiz, hemen yakındaki mermer ocaklarından çıkan ıskarta mermer parçacıklarını bu koya dökmüşler, deniz de yıllar içinde dalgalarıyla bu mermerleri ufalayıp irili ufaklı kum taneleri şekline sokmuş. Masmavi denizin dibinde bembeyaz mermer kumları olunca da ortaya harikulade, seyirlik bir plaj çıkmış. Gerçekten çok güzel!

 Burası ufak olmasına rağmen, popüler olmasının hakkını verircesine kalabalık bir plaj. Plajın başında geniş, ahşap bir kayıktan bozma birkaç masalık bir kafe, hemen arkasında da kocaman ve dopdolu bir otopark. Kafeden yayılan, adadaki turistlerin milliyetlerine göre seçilmiş müzik tüm plajı inletiyor. Arada Tarkan ve Aleyna Tilki de yankılanıyor plajda. Biz de havuzlukta kendimizi müziğin ritmine kaptırıyoruz. Plajın tadını çıkartmaya geldik ne de olsa! 
 
Sonra balıklama atlıyoruz bu harikulade suya. Biraz yüzüp kıyıya çıkıyoruz. Mermer kumsalda havlular, şezlonglar neredeyse dip dibe. İnsanlar fotoğraf çektirme yarışında. Haksız da sayılmazlar. Daha önce belki de hiç görmedikleri değişik bir plaj burası. Öyle olunca biz de kısmen dahil oluyoruz bu yarışa.

Acıktığımızı fark edince kayığa dönüp kahvaltı soframızı kuruyoruz. Arılar yine davetsizce ortak oluyorlar kahvaltı keyfimize. Olsunlar tabii, olsunlar da bize de rahat verseler arada! En sonunda olan oluyor ve Sare’yi ayak parmağından sokuyorlar. Şişmesin diye hemen sokulan yerin üzerine sarımsak dilimleri yerleştiriyoruz. İşe yarıyor!         

Kriz atlatılınca kendimizi yine turkuvaz sulara atıp yüzüyoruz, yüzüyoruz… Plajda müzikle birlikte tempo da hiç düşmüyor. Defalarca çalan Tarkan ile kendimizi Çeşme’de, Bodrum’da bir plajda hissediyoruz ara ara. İyice tadını çıkartıyoruz bu güzel plajın.

Tekrar sahile çıkıp insanlara karışıyoruz. Burada da Balkanların her yerinden turist var; Yunan, Bulgar, Sırp, Arnavut, Romen ve tabii ki Türk… Hareketli ve kalabalık olduğundan mıdır bilinmez, genelde gençlerin tercihi olmuş burası. Ama orijinal ve güzel bir plaj gerçekten. Thassos’a gelmişseniz Marble Beach’i de görmelisiniz!

Akşama doğru demiri toplayıp motora yol veriyoruz. Thasssos’un ana limanı Limenas’a doğru dümen tutuyoruz. Mefase 3,8 deniz mili. Bir saat bile sürmeyen sakin bir seyrin ardından 18:30’da ana limanda dıştaki mendireğe sancaktan aborda oluyoruz. (40.781207°, 24.707069°) 

Bu gece rahat bir uyku uyuyacağız kısmetse…


www.youtube.com Sanda'nın Seyir Defteri #011 Thasos, Marble Beach











 

(Sayfa: 18) Vathi Beach


13 Ağustos 2017, Pazar



Hava çok esmese de, rüzgara açık bir koyda geceleyince solugan rahatsız ediyor. Özellikle de ikinci kaptanı… Hal böyle olunca, biz de “Tebdili mekanda ferahlık vardır” deyip topluyoruz demirimizi Chrisi Akti’den, kahvaltı bile etmeden. İstikamet gündoğusuna kapalı Vathi Beach, mesafe 4,5 deniz mili.


Bir saatlik makine seyri ardından çıpamızı Vathi Beach’in zümrüt yeşili sularına bıraktığımızda saat 11:50 olmuş bile.  ( 40.745045°, 24.767172° )  Demiri kontrol etmek için dalıyorum; tutmuş ama gece rahat uyunacak kadar değil. Koy küçük olduğundan demir tazelemek de manasız. Hava şimdilik sakin nasılsa…


Zamanı geldi deyip kahvaltı soframızı kuruyoruz havuzluğa. Açık havada da ne yeniyor! Arılarla paylaşıyoruz kahvaltı keyfimizi, mecbur! Ne de olsa biz yolcuyuz bu adada, onlar hancı. 


Kahvaltıdan sonra altımızdaki zümrüt suların tadını çıkartmaya başlıyoruz uzun uzun. Yüzmek ne iyi geliyor! Keşif turu atmak için karaya çıkıyoruz yüzerek. Adına Vathi Beach demişler ama aslında ne bir plaj, ne bir işletme, ne bir tesis var burada. Yemyeşil çam ağaçları ile çevrili küçük bir kumsal sadece. Kumsalın ardında da, eskiden küçük bir otel veya bir pansiyon olan terk edilmiş iki katlı bir bina. Koyda bizden başka 3-5 tekne daha demirde. Zaten başka da almaz. Kumsalda havlusunu sermiş 3-5 kişi. Tam kafa dinlenecek yer; doğanın koynunda sükunet…


Bir iki tur teknesi geliyor yüzme molası için, bir iki de kiralık yelkenli. Bilmeyenin gelmediği bir yer gibi burası. Zaten karayolu da yok buraya kadar gelen. Son birkaç yüz metreyi yürümeyi göze alırsanız, toprak bir yol var sadece belli bir yere kadar inen. Belki de ondan bu kadar doğal kalmış, kim bilir? Tekneye dönerken, bu sefer de yüzerek keşfe çıkıyoruz tüm koyu. Zümrüt yeşili suların keyfini sürüyoruz… 


Yüzmekten yorulunca havuzlukta kitap-kahve keyfine başlıyoruz bu defa. Ne tuhaf! Koca kış okuduğu kitaptan çok daha fazlasını okuyor insan şu kısacık seyir boyunca. Gerçekten hayat gailesi mi acaba bunun sebebi, yoksa zamanım yok diye kendimizi mi kandırıyoruz?   


Birkaç saat sonra, bu sefer botla çıkıyoruz karaya. Sahilden başlıyoruz yürümeye, keşfetmeye. İyot kokusu çam kokusuna dönerken ormanın derinliklerinde kayboluyoruz. Etraf mis gibi çam. Ağaçların arasından koyun manzarası kartpostal gibi, harika! Birkaç fotoğraf çekmek şart oldu. Ne güzel bir coğrafya burası...


Akşama doğru herkes birer birer gidiyor, bir tek biz kalıyoruz. Şu hava durumuna bir daha bakmalı bu gece durumlar nasıl diye. Gece biraz sertleyecek gibi ama sabaha kadar gün doğusu gösteriyor. Herkes gittiğine göre çapariz verecek kimse de yok. Demiri tazeleyip gece burada kalsak olur gibi.


 Ama öyle olmuyor! 2-3 knot gündoğusu esen rüzgar havanın kararmasına 25 dakika kala bir anda yıldız-karayele drise edip 20-25 knotlara çıkınca Sanda’nın kıçını tehlikeli şekilde karaya yaklaştırıyor. Koy yıldıza alabildiğine açık! Demir tazelemekle uğraşacağımıza ani bir kararla demiri toplayıp 5 dakikada kendimizi koydan dışarı atıyoruz. Hemen kaçış rotalarımıza bir göz atıyorum; Thassos ana liman, Limenas, 4,5 mil. Hava kararıyor. Yolumuz en az bir saat. Normalde, bilmediğimiz denizlerde gece seyri yapmamayı, bilmediğimiz limanlara gece girmemeyi tercih ediyoruz ama…


Haritayı tekrar tekrar, dikkatle inceliyorum. Yolumuzun üzerinde bir koy daha var aslında. Karayele kapalı Makriammos. Bu havada, daha önce hiç girmediğimiz ana limana girmekten daha iyi bir fikir olabilir! Nasılsa yolumuzun üstü, geçerken bir bakar değerlendiririz diye Makriammos’a dümen tutuyoruz. Vardığımızda, karanlıkta bir tur atıp değerlendiriyoruz; demirde kalmak için yeterince geniş bir koy, derinlikler de müsait. Haritadan anlaşıldığına göre dip tamamen kum. En uygun yere, 4 metreye dikkatlice demirleyip güzelce seriyoruz zincirimizi. Demirimiz tornistan testinden de geçince geceyi burada geçirmeye karar veriyoruz. ( 40.769796°, 24.727579° )


Gece yarısına kadar gözüm sürekli bir demirde, bir rüzgar göstergesinde, bir hava durumunda. Neyse ki rüzgar gittikçe hafifleyip karayelden günbatısına drise etmeye başladı da gece demir nöbetine gerek kalmadan rahat uyuduk.  Sallantı mı? E biraz sallantı oldu tabii… 
















(Sayfa: 17) Paradise Beach



12 Ağustos 2017, Cumartesi

Bu sabah gayet dinç, gayet dinlenmiş uyanıyoruz. Seyir değil de tatil modunda olunca ikinci kaptan da gayet memnun. Amacımız da gezmek değil mi zaten!...

Sabah kahvesinin ardından haritaya bir göz atıyoruz. Thassos gerçekten çok güzel bir coğrafya. Kıyılarında irili ufaklı bir sürü koy ve elliden fazla plajı olan yemyeşil bir ada. Aliki Beach de çok güzel ama görülecek bir sürü yer var neticede. Ne yapsak? Kahvaltı için başka bir koya mı geçsek?

Bir saatlik bir makine seyrinin ardından saat 09:05’te demirimizi Thassos’un bir başka güzel plajına, Paradise Beach’e funda ediyoruz (40.644954°, 24.769071°).  Burada da denizin rengi muhteşem bir turkuaz. Sahilden başlayıp yükselen yamaçlar, tâ tepeye kadar göz alabildiğine yemyeşil, çam. Altındaki deniz bu kadar berrak, bu kadar turkuaz olunca kendini suya atmak için kahvaltıyı bekleyemiyor insan.  “Heey! Ne duruyorsun be, at kendini denize.”  deyip atıyoruz biz de kendimizi…

Uzun uzun tadını çıkartıyoruz bu kristal suların. Plajda da insanlar keyif yapıyor. Ama Aliki kadar kalabalık değil. Belki de koy o kadar küçük olmadığı için bize öyle gelmiştir. Kumsal da epeyce geniş burada. Sıra sıra şezlonglarda tatilciler… Bir iki tane bina görünüyor sadece. Köy gibi bir yer değil burası, sadece beach!

Yüzmek acıktırıyor. Bu kadar deniz keyfi yeter deyip kayığa çıkıyoruz. Mükellef bir kahvaltı sofrası kurup oturunca şaire hak veriyoruz; “Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı!”          

Kahvaltıdan sonra havuzlukta Türk kahvesi eşliğinde kitap okumaya dalıyoruz. Bir ara kafamı kaldırıp içinde bulunduğum ortama bakıyorum; mis gibi bir havada, mis gibi bir koyda, mis gibi kayığımızın gölgeliğinde, yanımda mis gibi hatunum, altımızda mis gibi bir deniz… “Bazen durup gülleri koklamalı” dedikleri anlardan birindeyim işte! Her şey ne kadar da güzel!  Kıymetini bilmeli…  

Bir süre sonra gözümüz yine denize kayıyor. Düşünmeden atlıyoruz biz de… Bu sefer daha uzun kalıyoruz suda. Keyfini çıkartıyoruz iyice. Dalıp dalıp çıkıyoruz, uzun uzun yüzüyoruz… Dalmakla başı çok hoş olmayan Sare’ye uygulamalı olarak anlatıyorum şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın diye. Önünde, dalıp çıkaracak bir hedef olsun diye az önce kahve içtiğimiz fincanları atıyorum suya. Berrak suda, döne döne dibe, 4 metre aşağı inişlerini izliyoruz. Birkaç deneme sonra fincanlara ulaşamayan Sare, “Olmuyor işte, batamıyorum ben!” diye pes edince aklıma ağırlık kemeri kullanmak geliyor. Güzelce beline takıyorum kemeri kurşun ağırlıklarla. Bu sefer de panik oluyor benimki, “Ya batar da çıkamazsam” diye. Yanındayım işte, telaş edecek bir şey yok diye dil döküyorum bir sürü ama nafile. Öyle olunca da fincanları çıkartmak yine benim ellerimden öpüyor, mecbur.      

Burası yüzmek için iyi hoş ama gece kalmak için çok keyifli olmayabilir. Poyraza, gün doğusuna alabildiğine açık.  Birkaç mil kuzeyde, nispeten daha elverişli görünen bir yeri gözümüze kestiriyoruz gecelemek için. Doğuya bakan, büyük ve yayvan bir “C” gibi, bir parantez gibi uzanan genişçe bir kumsalın oluşturduğu bir koy düşünün. Bu parantezin alt köşesinde Chrisi Akti, üst köşesinde de Chrisi Ammoudia diye, aralarında 1,3 deniz mili mesafe olan iki kasaba… Eğer birinde rahat edemezsek diğerine geçeriz. 

Demiri toplayıp makineye yol veriyoruz. Yolumuz 5 deniz mili. Şimdiye dek yüzlerce mil boyunca peşimizden rapala çekmiş olmamıza rağmen hiç balık yakalayamamış olsak da kısmetimiz belki buradadır deyip rapalamızı teknenin kıçından suya bırakıyoruz. Bir saat sonra, 16:45’te Chrisi Akti’ye, yine balık yakalayamadan varıyoruz.  Küçük bir balıkçı barınağı var, ama içerde hiç yelkenli yok! Biz de girmiyoruz. Mendireğin hemen önüne demirliyoruz. (40.709629°, 24.763389°)  

Demirleme tamam olunca hazırlanıp botumuza atlıyoruz, kalabalığa karışmak, kasabayı keşfetmek için. Akşam oldu, olacak. Balıkçı barınağının hemen önündeki küçücük beton iskeleye yanaşıp botumuzu bağlıyoruz. Bir iki adam iskeleden oltalarını atmış şanslarını deniyorlar. Bir iki genç kız, herkesten uzak bir noktaya sürükledikleri şezlonglarında, güneşlenmelerinin son demlerinde kitaplarına dalmış gitmişler. İskelenin başında, iki katlı çok güzel bir taş binada bir resim sergisi geziyoruz. Sonra, barınağın yanından geçip, meydandan başlayarak sahil boyunca uzanan ve yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlayan “piyasa” caddesine dahil oluyoruz. Burası da Thassos’un diğer sahil kasabaları gibi; deniz kenarında tavernalar, lokantalar, kafeler, sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları, marketler, bal-zeytin mağazaları…    

Güzel bir restoranda balık yiyip kendimize geldikten sonra devam ediyoruz piyasa caddesini arşınlamaya. İnsanlar burada da güler yüzlü, sıcak, gailesiz. Kalabalığa karışmak, yürüyüş yapmak o kadar iyi geliyor ki, yürüye yürüye Chrisi Ammoudia’ya vardığımızı fark ediyoruz akşam geceye dönerken…