16 Ağustos
2017, Çarşamba
Her güzel şeyin bir sonu var elbet. Bu seyrin de sonu geliyor
yavaş yavaş. Vizelerimiz bitiyor. En geç cuma günü Yunan’dan çıkış yapmalıyız.
İçimiz biraz buruk bu yüzden…
Dün Kavala’yı baştan başa
gezip bir iki fotoğrafı da sosyal medyada paylaşınca, yıllardır görüşemediğimiz
bir arkadaşımızdan bir mesaj geldi. Onlar da dört kişi Thassos’a gelmişler.
Tesadüfün iğne deliği! Akşam için sözleştik, buluşacağız…
Thassos’taki son günümüz, iyi değerlendirmeli. Kahvaltı
hazır olana kadar su ikmali yapıyorum. Tanklarımızı dolu tutmak önemli. Kahvaltıdan
sonra da Limenas’ı geziyoruz biraz daha. Dün gece de epeyce gezmiştik,
biliyoruz artık her yerini. Öğle sıcağı basmadan market alışverişini de yapıp
kumanya ikmalini hallediyoruz.
Yapılacak işler hallolduğuna göre bu sıcak havada
kendimizi serin sulara atmayalım da ne yapalım! Hemen açıyoruz haritamızı,
Thassos’un en popüler plajlarından La Scala Beach sadece 1,8 deniz mili
mesafede olunca halatları çözüveriyoruz. Yarım saat olmadan La Scala Beach
önüne demirlemiş, kendimizi serin sulara atmışız bile. (40.784370°, 24.672444°)
Görünüşe bakılırsa burası diğerlerine göre biraz daha “beach club” havasında
bir mekan. Kiralık jet ski ile gazlayanlar, kumsalda cibinlikli localar, küçük
şemsiyeciklerle servis edilen havalı kokteyller, yüzünde epeyce bir makyaj
olduğundan denize girmeyip plajda salınan kızlar…
Akşama kadar denizin tadını çıkartıyoruz. Tam “artık
dönsek mi” derken hava ufaktan esmeye başlıyor. Demiri toplayıp limana dönene
kadar hava bindirdikçe bindiriyor. Yerimize aborda olup bağlandıktan hemen
sonra ise iyiden iyiye patlıyor! Bir yandan koltukları kontrol ediyorum, bir
yandan açmazlar ilave ediyorum Sanda’yı emniyete almak için. Havadan kaçıp
limana sığınmaya gelen bir iki tekneye yardım ediyoruz, önümüzde bağlı Alman
bayraklı teknenin sahibiyle. O da havadan kaçmış. Teknelerimize bakarak olurken
sohbet ediyoruz ayak üstü. Aslında Yunan’mış ama yıllardır Almanya’da yaşıyormuş.
Bütün kış “acı vatanda” çalışırken yaz gelse de memleketimin güzel
coğrafyasında bir güzel gezsem diye bekleyen Almancılarımız gibi yani…
Bir kaç saat sonra hava sakinleyince randevu saatimize
hazırlanıp Akgün’leri bekliyoruz. Ama Akgün aynı Akgün! Saatlerce bekletiyor yine.
Bahanesi hazır nasılsa: kızlar hazırlanamadı bir türlü!
Sahildeki tavernalardan birine oturuyoruz, soframız
kuruluyor. Akgün ve eşi Betül, arkadaşları Tolga ve Didem ile üç günlüğüne
gelmişler Thassos’a. Arabayla olunca üç günlük de gelinir tabii, biz üç günde
Çanakkale’den çıkamıyoruz deyince, şaşırıyorlar. Tekneyle, denizlerde olmakla
ilgili konuşuyoruz epeyce. Merakla sorular soruyorlar bir sürü. Sonra “Zor işmiş
bu! Hem vaktimiz mi var ki! Bize göre değil…” diye kestirip atıyorlar.
Bi hesaplıyoruz, yedi yıl olmuş Akgün’le görüşmeyeli. Gerçekten
ayıp! Sen hayat
gailesinden en yakın arkadaşlarınla bile yıllarca görüşeme, sonra elin adasında
denk gel! Hayat ne garip! Sözler veriliyor karşılıklı, daha sık görüşeceğiz
bundan böyle, diye. Hadi inşallah!
Masadaki herkesin kafalar uyuşunca muhabbet de uzayıp gidiyor,
keyifle. Aslında bıraksak sabaha kadar da uzar ama şafakla palamarı çözmemiz
lazım…
www.youtube.com (Youtube Kanalımızdaki Videoları İzlemek İçin Lütfen Tıklayın)
www.youtube.com (Youtube Kanalımızdaki Videoları İzlemek İçin Lütfen Tıklayın)