18 Ağustos
2017, Cuma
Ne gırgır teknesiymiş arkadaş, sabaha kadar dur durak bilmeden
çalıştı. Öyle olunca benim payıma da sabaha kadar yatakta dönüp durmak düştü!
Uyku, muyku hak getire… Oysa Sare ne güzel uyuyor. Bugün Yunan’dan çıkış yapmak
için son günümüz. En yakın çıkış limanı Alexandroupoli 21 deniz mili. Bir an
önce yola revan olmalı deyip 06:15’te çözüyorum palamarı Ag. Charalampos
balıkçı barınağından. Zaten bu liman malum gırgırla Sanda’ya dar gelmişti. Alsın,
tepe tepe kullansın…
Liman ağzından çıkar çıkmaz rapalayı denize bırakıyorum.
Gırgır fazla mesai yaptığına göre burada balık bol olmalı. Belki de şeytanın
bacağını kıracağımız gün bugündür, kim bilir! Henüz bir iki mil yol almışken
bir cırlama ile irkiliyorum. Daha önce duyduğum seslere benzemeyen bir ses bu.
Ne oluyor diye etrafa bakarken o da ne?! Aman Allah’ım bu gerçekten de oltanın
kaloma sesi! Bir balık vurdu galiba sonunda! Şaşkınım! Sevinçten çığlık atasım
var ama kamarada uyuyan ikinci kaptanı uyandırmayayım diye içimden atıyorum
yıllardır atmayı beklediğim sevinç çığlıklarını. Allah’ım! Sonunda biz de bir
balık yakaladık galiba!
Ben sessizce sevinirken kalomanın cırlama sesine Sare koşup
geliyor. Heyecanla soruyor “Balık mı vurdu?”
İkimiz de şaşkın, ikimiz de mutlu… Makineyi boşa atıp oltayı toplamaya
koyuluyorum. Hiç de kolay olmuyor oltayı toplamak. Büyük bir balığa benziyor.
Epeyce uğraştırıyor ama olsun varsın. İlk balığımız bu ne de olsa. Kurtulup
kaçmadan kayığa alabilsek bari. Yoğun çabalarım sonucunda toplamayı başarıyorum
başarmasına ama sonu hüsran, sonu hayal kırıklığı, sonu buruk acı! Bizim
rapalaya vuran balık değil bir martıymış meğer. Çekene kadar da telef olmuş
maalesef. İçim acıyor resmen! Özür dilerim martıcık!
Güneş yükselmeye başlayınca mutedil bir rüzgâr eşlik etmeye
başlıyor bize. Fırsat bu fırsat yelkenleri fora ediyoruz. Makineyi de
susturunca seyir keyfe dönüveriyor bir anda. Sanda kuğu gibi süzülmeye başlıyor
engin maviliklerde…
Birkaç saate Alexandroupoli beliriyor pruvamızda. Liman
ağzından giriyoruz. Mendirek içinde gidiyoruz, gidiyoruz ama varamıyoruz bir
türlü. Bir mil uzunluğunda mendirek mi olur! Sonunda varınca eski barınağın
hemen dışındaki rıhtıma saat 10:40’ta aborda oluyoruz. (40.843255°, 25.879443°)
Rıhtım epeyce yüksek olunca kayıktan rıhtıma atlamak yerine zıplamak zorunda
kalıyoruz.
Öğle paydosu olmadan çıkış işlemlerimize başlamak için vakit
kaybetmeden “Port Authority” binasına gidiyoruz. Burda Liman, Gümrük ve Polis
aynı yerde değiller. Ama araları yürüme mesafesi. İşler Myrina’daki kadar hızlı
olmuyor ama sıkıntı da vermiyor. Sadece limana bağlama ücreti olarak 4,5 Euro
ödüyoruz başka bir ücret yok. Öğleden sonra tüm işlemleri hallediyoruz. Artık
resmen Yunan’dan çıkmış durumdayız.
Önce çıkış yapalım filan derken kumanya ikmaliyle
ilgilenemedik. Çıkış işlemlerimizi resmen tamamlayan memura, çekinerek market
alış verişi yapabilir miyiz diye soruyoruz. “Tabii, ne isterseniz alın ama gece
yarısından önce Alexandroupoli’den ayrılmalısınız” diyor. Biz sadece market
için sormuştuk, bu kadar müsaade edecekleri aklımıza bile gelmemişti doğrusu. Türkiye’de
olsa çıkış işlemlerinden sonra limanın kapısından dışarı salmazlar! Madem öyle
şehri bir gezelim diyerek atıyoruz kendimizi Alexandroupoli sokaklarına.
Akşam olmadan memlekete varmamız gerektiğinden çok fazla
gezemiyoruz tabii. Alışverişimizi yapıp biraz da turladıktan sonra sahilde bir
restoranda bir şeyler yiyoruz. Sonra limana dönüp halatları Yunan’dan son kez
çözüp Saros körfezine doğru dümen tutuyoruz.
Ama bu sefer makine seyriyle değil mis gibi yelken yaparak. Biz
işlemleri yaparken üzerine koyan rüzgârın koynunda memlekete doğru süzülüyoruz keyifle…
www.youtube.com Sanda'nın Seyir Defteri #013 Alexandroupoli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder