17 Ağustos
2017, Perşembe
Sabahın kör karanlığında kalkıyorum yine, uzun seyirlerde her
zaman yaptığım gibi. Yoksa varılmıyor! Bir yandan kayığı neta ediyorum
halatları çözmeden önce, bir yandan da seher vaktinin güzelliğinin, sükûnetinin anını yaşıyorum. Her güzel
şeyin bir sonu var dedik ve işte iki haftadır doyasıya gezdiğimiz bu güzel
adadan, Thassos’tan ayrılmanın vakti de geldi çattı. Seher vaktinin serinliğinde
ayrılıyor oluşumuzdan Thassos’luların haberi bile yok belki, ama bu güzel adaya
veda edişimizden dolayı benim de, kamarada mışıl mışıl uyuyan Sare’nin de
yüreğimiz biraz buruk…
Üç gündür bağlı olduğumuz Thassos’un ana limanı Limenas’tan (40.781207°,
24.707069°) saat 06:15’te avara
oluyoruz. Dün epeyce aradık, taradık ama limanda bağlama ücreti verebilecek bir
yer bulamadık. Kimse de gelip istemedi. Yani bağlama ücreti yok! İstikamet
Maroneia kasabası sahilinde gözümüze kestirdiğimiz Ag. Charalampos adında küçük
bir balıkçı barınağı. Rotamız 81 derece, mesafe 39 deniz mili. Haydi selametle!
Dün akşam bir ara patlayan havadan eser yok çok şükür. Ama
yelken yapacak hava da yok maalesef. Mecburen
makine seyrindeyiz. Belki bu sefer olur, yolunu şaşıran bir balık vurur diye
rapalayı suya bırakıyorum. Sabah kahvemi yudumlarken bir yandan Sanda’nın suyu
yarışını izliyor bir yandan da düşüncelere dalıyorum. İnsan denizde, hayatın
hayhuyundan uzaktayken kendini dinleyebilecek zamanı oluyor! Çok da iyi geliyor
bu kendini dinlemeler. Ne kadar önemsiz şeylere üzüldüğünü, sahip oldukları
için ne kadar şanslı olduğunu daha iyi anlıyor insan. Ve daha birçok şeyi…
Birazdan ikinci kaptan uyanınca keyifli havuzluk
sohbetlerinden birine başlıyoruz. Dalga yok, keyifler yerinde. Yol aldıkça
muhabbet yerini kahve-kitap ikilisine bırakıyor, okudukça yol alıyoruz…
On saatlik sakin makine seyrinin ardından 16:15’te
bağlanıyoruz Ag. Charalampos balıkçı barınağına. (40.876483°, 25.508256°)
Limana girince hemen iskele tarafımızdaki mendireğe aborda oluyoruz. Limanın
güney yarısında eski mendireğin döküntüleri olduğundan o tarafa hiç
yanaşmamalı. Burası tam bir balıkçı barınağı. Etrafta köy falan yok, bir iki
tane bina var sadece. Hemen arkamızda olanca heybetiyle bir gırgır teknesi,
karşıda bir iki küçük balıkçı kayığı…
Meraklı gözlerle etrafı izlerken meraklı bakışların da
muhatabı oluyoruz. Buraya yelkenli gezi tekneleri çok sık uğramıyor anlaşılan. Hele
de Türk bayraklı olanları! Hemen yanımıza minik arabalarıyla bir Yunan çift
gelip oltalarını mendireğin arkasından denize atıyorlar. Selamlaşıyoruz.
Yanlarındaki 4-5 yaşlarındaki oğullarını çekirdekten yetiştirdikleri belli.
Belki de bu yüzden balık yakalayamıyoruz. Bize, bu yaşımıza kadar kimse
öğretmedi ki balık yakalamayı. Denizlere çıkmaya başladığımızdan beri binlerce
mil rapala çektik ardımızdan. Sonuç sıfır! Bir tanecik bile mi yakalayamaz
insan!
Az sonra resmi bir araç yanaşıyor yanımıza. Polis aracı gibi.
İçinden üniformalı bir bayan memur inip yanımıza geliyor. Kibarca selam veriyor
önce, sonra nerden gelip nereye gittiğimizi, kaç kişi olduğumuzu soruyor. Sonra
da, evraklarımızı bile sormadan “İyi akşamlar, iyi yolculuklar” deyip gidiyor.
Biraz yorgunluk attıktan sonra güzel bir sofra kuruyoruz
havuzlukta. Yanımızda balık tutan çifte ve küçük balıkçıya da bir şeyler ikram
ediyoruz ama İngilizceleri olmadığından muhabbet edemiyoruz.
Hava karardıktan sonra heybetli gırgır teknesi sortilerine
başlıyor. Sabaha kadar gidip gidip geliyor. Balık var demek ki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder